Minik Pati, yardıma gereksinimi olan evcil hayvanların sahiplendirilmesi düşüncesiyle yapılmıştır. Sokakta da olsa, tehlikelerden uzak biçimde, sağlıklı olarak yaşayabilen hayvanların ilanları sitede yayınlanmaz. İlan sahibi, veteriner, konaklama, aşı parası gibi adlar altında, alıcıdan ücret talep edemez.

Pati Dostları

Ankara'lı Hayvan Severler (14/03/2007)

Onlar uzun zamandır birçoğunuzun posta kutusunda isimlerini sık sık gördüğünüz kişiler. Sokak hayvanlarının Ankara’daki koruyucuları. Hepsi çok samimi, içten ve doğal. Onları biraz daha yakından tanımak istedik ve geçtiğimiz hafta Minik Pati olarak soluğu Ankara’da aldık. Soğuk ve yağmurlu bir havada sevgili Selin Cankat bize kapılarını açtı, elleriyle hazırladığı muhteşem kekler, poğaçalar eşliğinde bizleri evinde ağırladı. Sokak hayvanları ve sahiplendirme çalışmaları üzerine konuştuk daha çok. Kendilerine bir hedef koymuşlar mıydı bu işe ilk başladıklarında merak ettik. Günün sürprizi ise daha önce kendisiyle röportaj yaptığımız sevgili Bandit oldu. Babası, onu diğer konuklarla tanıştırmak için getirmişti, ancak ne biz onlardan ayrılabildik ne de onlar bizden. Bu keyifli buluşma için herkese bir kez daha teşekkür ederiz.

   

Selin Cankat 35 Yaşında, Tercüman

Ankara'da bir büyükelçilikte çalışıyorum. Evde üç kedim ve yirmi aylık bir oğlum var. Hepsi beraber büyüyorlar. En büyük hayalim kedili bir evde çocuk büyütmekti zaten. Kendimi bildim bileli sokaktaki hayvanlarla uğraşıyorum. Eskiden tek başıma bir şeyler yapmaya çalışırdım, şimdi kendim gibi hayvan severlerle tanışa tanışa bu işi daha organize bir şekilde yapıyorum. Çalıştığım büyükelçilikte artık tanınır oldum. Kedi köpek bulan ya da hayvanına ev bulmaya çalışan herkes beni arıyor. Sanki bu, benim büyükelçilikteki tercümanlık işimin yani sıra ikinci bir işim haline geldi. Çantamda kışın kuşlar için bulgur, kedi ve köpekler için kuru mama, yazın su kapları ile dolaşırım. Bir kapkaççı çantamı çalsa çok büyük hayal kırıklığına uğrardı herhalde.

Bebeğim doğduğundan beri hayvanlara yardım projelerinde daha da aktif oldum. Hasta, yardıma muhtaç durumdakileri tedavi için evime alıp, tedavileri tamamlandığında onları sahiplendirmeye çalışıyorum. Çocuğum henüz çok küçük olduğu ve kendi aracım olmadığı için barınaklara gidemez oldum, ama oğlum biraz daha büyüdüğünde onunla birlikte bu işi de yapacağımızı biliyorum. Birçok grup ve dernekle bağlantı içindeyim ama hiç birinin resmi üyesi değilim. Kendimi bildim bileli hayvanlarla uğraşıyorum. Bu konudaki hedefime yarı ulaşmış bulunuyorum, çünkü hayvanlarla ilgili yardım isteyen, sorusu olan birçok kişi artık beni arıyor ve bu insanların, dolayısıyla da hayvanların hepsine olmasa da bir kısmına yardım edebiliyorum.

   

Bence sokak hayvanları için kesin, etkili ve kısa sürede sonucunu alabileceğimiz tek çözüm kısırlaştırma. Ayrıca kısırlaştırılan köpekler daha az saldırgan oluyorlar, bu da hayvanlardan çok fazla haz etmeyen insanlar için iyi bir haber. Son olarak eklemek istediğim; Türkiye’de hala birçok kişi "insanlara yardım etmeyi bitirdiniz de, hayvanlar mı kaldı?" zihniyetinde ne yazık ki. Bu zihniyete göre biz bir avuç hayvan sever, insanlardan çalıp hayvanlara veriyoruz. Durum tabii ki öyle değil. Birincisi; bir insan hem insanlara hem hayvanlara birlikte yardım edebilir, birinden birini seçmek zorunda değildir. İkincisi; hayvanlara yardım etmek benim tercihimse ya da maddi gücüm sadece ona yetiyorsa, bu sadece beni ilgilendirir. Bir hayvanın karnını doyurmakla, bir çocuğu evlat edinip okula göndermek farklı boyutlarda maddi imkânı gerektiriyor. Diğer yandan keşke okullarda çocuklara hayvan sevgisi aşılayacak projeler başlatılsa. Kim ne derse desin, çocukların hayvan sevmesi onların bütün hayatlarını zenginleştirecek ve de onları daha iyi bireyler yapacaktır.


Ceyda Bal Dabanca 34 Yaşında, Yönetici Asistanı

TSKGV'a ait bir şirkette Yönetici Asistanı olarak çalışıyorum. Beş buçuk yıldır benim gibi doğaya tutkun eşimle mutlu bir yuvayı paylaşıyoruz. Evimiz de ikisi erkek, biri dişi üç kedimiz, bir de Golden Retreiwer kırması dişi köpeğimizle yaşıyoruz. Geriye bakıp düşününce aslında yıllardır hayvan tedavi ve sahiplendirmeyi amatörce de olsa yapmış olduğumu fark ettim. Daha ciddi anlamda ise on beş yıldır uğraşıyorum. Uzun yıllar önce bir yakınımız, belediyede bekçilik yapıyordu ve çalıştığı dönem yıllarca köpekleri katletti. Emekli olduktan sonra bir gün bu yaptıklarının bedelini ödeyeceğini söylemiş eşine. Aradan yıllar geçmiş ve bir gün aniden amansız bir hastalığa yakalanmış. Hastalığı boyunca ölümü beklemiş, ölmek istemiş, haftalarca çok fazla acı çekmiş. Konuşamıyor, sadece acı içinde inliyormuş. Pek hoş olmayan fakat bana her zaman ilahi adaletin varlığını anlatan bir hikâyedir bu…

Neden hayvanlara yardım ediyorum? Çünkü onları aç, hasta ve aciz görmek beni çok üzüyor. Gün boyu masa başında bilgisayar, yazışma, telefonla sürekli içice olduğum bir iş yaşantım var. İş yoğunluğum ne olursa olsun en az iki saatimi buna ayırıyorum. Yardıma ihtiyacı olan bir hayvan olduğunda ilk etapta kendi imkânlarımla tedavi, kısırlaştırma, aşılama, geçici barınma, yuva bulma sorunlarını halletmeye çalışıyorum.

   

Haytap, DYBD, Yaşam Hakkına Saygı, Anhayko gibi gruplara üyeyim. Bunun haricinde benim de kendi oluşturduğum yazışma gruplarım var. Sokakta yaşayan hayvanlar için aslında tek yapılacak şey aşılayıp, kısırlaştırmak, çip ya da küpeleyerek kayıt altına alıp aldığımız bölgeye geri bırakmaktır. Evimizdeki artan yemeği çöpe dökmektense temiz bir kaba ya da poşete koyarak, bir kapta temiz su ile çevreyi de kirletmemeye özen göstererek belli bir bölgeye koyarsak, sokakta aç hayvan kalacağını zannetmiyorum. Onun haricinde barınakları sadece yaşlı, hamile, bebek ve sakat hayvanları kullanmamız gerektiğine inanıyorum. Sokaktaki özgürlük en bulunmaz değer onlar için. Her bölgede birkaç tane gönüllü çalışsa ve diğer insanlar da diğer canlılara karşı önyargıyla değil de daha bir vicdanla yaklaşsalar, birçok sorunun ortadan kalkacağına eminim. Bu konuda hedeflerime varabilmem için daha beş altı yılım var gibi geliyor. Ama bayağı yol kat ettim. Çok güzel projelerim var ve ağır da olsa güzel ilerliyorum. Ohh dediğim gün belki öleceğim ama oh da diyeceğim biliyorum.

Bazen işim ters giderken mucizevî olarak düzeliyor ve bunun nedenini yardım ettiğim hayvanların sevabı bana geri dönüyor diye düşünüyorum. Eğer geceleri yastığa başımı biraz olsun huzurla koyabiliyorsam, bunun nedeni o gün bir hayvanı ya da insanı mutlu ettiğime inandığım içindir. Hayvanlarla ilgili çalıştığım o kadar güzel bir arkadaş ve dost çevrem var ki dünyaları verseler hiçbirisini değişmem.


Canip BARAN 47 Yaşında, ODTÜ Psikoloji Mezunu

Ankara’daki buluşmaya katılımım son anda oldu. Aslında Bandit oğlumuz ve annesini Selin’lere bırakıp, beş-on dakika sohbetten sonra dönecektik Bandit’le evimize. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Biraz tedirgin geldiğim ortamdan büyük keyif aldım. Selin, oğlu ve annesiyle tanıştım, çok sıcak insanlar. Selin’in annesinin de Ankara Koleji Mezunu ve aynı zamanda hocamız olduğu ortaya çıkınca daha bir yakınlaştık birbirimize. Sohbet sırasında Selin’in anneannesinin Nişantaşı Kız Lisesinde okurken Atatürk tarafından Savarona’ya çaya davet edilen öğrenci grubu içinde olduğu ve çayda Mustafa Kemal ile dans ettiğini öğrenmemiz de ilginç bir anektoddu. Daha sonra aramıza katılan Ceyda da sıcaklığı ve sevimliliği ile günümüze renk kattı. Hepimizin ortak yanı olan hayvan sevgimiz sayesinde birbirinden kıymetli yeni dostlar kazandığımı düşünüyorum. Bizi bir araya getirmeye vesile olan Minik Pati’ye bir kez daha teşekkür ediyorum. İyi ki hayvanlar ve dostları var…

   

Hayvan sevgim küçük yaşlarda kendiliğinden oluştu. Her türlü hayvanın doğal yaşamına ilişkin büyük ilgim var. Özellikle de sualtı dünyasındaki hayvanların. Son iki yıldır ise aynı evi paylaştığım çok özel kediler ve anneleri var hayatımda. Hepsi birbirinden muhteşem beş kedimiz var. SAD Sualtı Araştırmaları Derneğine üyeyim. Bu dernek bünyesindeki AFAG Akdeniz Foku Araştırma Grubu çalışmalarına gönüllü olarak katılıyor ve destekliyorum.

Genellikle yiyeceğe ihtiyacı olan sokak hayvanlarına otomobilimizde her zaman bulunan mama ile destek olmaya çalışıyoruz. Denize geri atılarak kurtarılan denizyıldızı misali, en azından o hayvanın karnı doyurmuş, bir fark yaratmış oluyoruz. Bunlar günlük yaşamda belki çok küçük ama değerli anlar. Kaçırmayıp o anı yaşamaya özen gösteriyoruz.

Sokak hayvanları için en ideal çözüme gelince. Bu konuya hangi taraftan baktığınıza bağlı. Bizim, yani insanlar için ideal olan onlar için doğru olmayabilir ya da tam tersi. Kısırlaştırıp barınaklarda yaşatmak kısa vadede çözüm gibi gözüküyor ama bence bu onlar açısından esaret… Mutsuzlar, sevgiden yoksunlar barınaklarda. Uzun vadede, hayvan sevgisini çocuklarımıza eğiterek verecek programlar geliştirilmeli, doğayı ve doğal yaşamı koruma adına sivil toplum projeleri geliştirmeli ve gençlere uygulatılarak hayata geçirilmeli. Barınaklardaki hayvanlara ev bulmaları için gençler teşvik edilip, ödüllendirilmeli.


Nazlı Taşpınar 44 Yaşında, Mimar

Hayvanlarla ilgili bir meslek, eğitim isterken, Prof. Yüksek Mimar Mühendis babası tarafından mimari okutulmuş, bir vejetaryenim. Esas niyetim Türkiye’de veteriner hekimlik okuyup, yurtdışında hayvan davranışları, hayvan psikolojisi, ekoloji gibi üst eğitimler alıp, hayatımı tamamen onlara adamaktı. Çocukluğumdan beri Jane Goodall gibi şempanzeleri araştıran; sonunda kaçak avcılar tarafından katledilmiş olsa da Dian Fossey gibi dağ gorillerini korumaya ve araştırmaya adamış (‘Gorillas in the Mist’ diye hayatını anlatan bir film de vardır hatırlarsanız) ve BBC ile gerçek belgesel sanatını oluşturan ve geliştiren idolüm David Attenborough gibi doğayı tanıtan belgeseller yapan biri olmayı ya da onlarla çalışabilmeyi çok isterdim. Bu benim için bir yaşam tarzı, bu ben’im. Kendi evim olunca 1987 yılında kedi nüfusum ilk biricik hayatımın aşkı Tabitha kızımla başlayıp (2000 yılında melek oldu), bugün beşe çıktı.

Kendimi bildim bileli onlar için elimden ne gelirse yapıyorum, içgüdüsel bir şey bu. İçim huzurlu oluyor, et yememek bile beni mutlu ediyor, vicdanım rahat. Eskiden daha çok düşünüp, daha bedbaht olup kendimi mahvederken, şimdilerde böyle olursam hiç kimseye faydam olamayacağını idrak edip, elimden ne gelirse yapıp, Pollyanna’cılık oynamaya gayret ediyorum. Yoksa bu dünyada yaşamak imkânsız olur.

   

Greenpeace, PETA gibi gruplara kendimce destek veriyorum. İdealim Britanya’daki RSPCA gibi arkasında devlet desteği olan tarafsız bir kuruluşun Türkiye’de kurulumunu sağlayıcı bir faaliyette bulunmak. Tüm dernekleri de bu kurumun altında birleştirmek ve gerçekten hayvan sevenleri bir araya toplayıp verimli faaliyetlerde bulunmak, kalıcı çözümler bulmak ve artık çaresiz olmamak.

İnternet kanalıyla her gün gazetelerde, değişik sitelerde çıkan haberleri, ev arayan yardıma muhtaç bebeklerin ilanlarını tarayarak, düzgün ataçmanlar haline getirip mümkün olduğunca herkese yaymaya çalışıyorum. Bir kişi bile etkilense kardır diye düşünüyorum. Arabada gezdirdiğimiz mamalarla gördüklerimizi doyuruyoruz. Protestoları da tüm çevreme duyurup katılmaya çalışıyorum. Bu sayede internet kanalıyla inanılmaz güzel insanlarla yazışma ve tanışma fırsatı buluyorum.

Desmond Morris’in dediği gibi “Biz bu hayvanları evcilleştirdik (doğada bizim kedi köpek dediğimiz bir tür yok, onlar tamamen insanların kendi hizmetleri için yetiştirdikleri varlıklar) ve sonra sahipsiz, evsiz bırakıp sokaklara attık.” Tabii en ideal çözüm mümkün olduğunca kısırlaştırma ve olanları da ev’lendirme. Zaten her evde hayvanlarla yaşanma şansına erişilse ne şiddet, ne savaşlar olur. İnsanlar doğaya daha saygılı olur, çocuklar daha bilinçli yetişir.

Gelecekteki hedefim bir çiftlik ve mutlu yaşayan hayvanlarımla bir hayat kurmak. Şimdilik sokaktakileri doyurarak, mümkün olduğunca onları ev’lendirerek, çevremi bilinçlendirerek yetinmeye çalışıyorum. Bu dünya hepimizin, her canlının yaşama hakkı var. Ama insanlar sadece kendilerininmiş gibi tüm kaynakları, çevrelerini hoyratça kullanıp, kirletip kendi bindikleri dalı kesmeye devam ediyorlar. Hadi diyorum diğer canlıları düşünmüyorlar, kendi çocuklarına, torunlarına nasıl bir gelecek bıraktıklarını nasıl hesaba katmıyorlar?
İnsan maddiyata dayalı bir hayat süren bencil bir varlık ne yazık ki… Şimdi yapılması gereken insanları bilinçlendirip bu gidişata hep birlikte bir son vermek ve “zararın neresinden dönülürse kar” diyerek yapıcı çalışmalar başlatıp, bunlara toplu olarak destek verip katılmaktır. Ve bence en büyük sorun olan insan nüfus artışını durdurmaktır. Bu hızla giderse değil diğer hayvanlar, bizlere yaşayacak minicik bir alan, içecek bir yudum su, yenebilecek bir lokma yemek, soluyacak bir nefeslik havamız kalmayacak.


Ve günün sürprizi, Bandit… 9 yaşında, dayanılmaz bir oğlan

Ben Bandit. Beni çok yakından tanıyorsunuz. Hepiniz benim hayranımsınız biliyorum. Daha önce de bu sayfalara çıktım, benimle özel röportajlar yapıldı. Kaçırdıysanız ya da dayanılmaz fotoğraflarımı yeniden görmek isterseniz Minik Pati Dostları bölümünü ziyaret edebilirsiniz.

   

Son olarak Ankara kediciler grubunun üst kurul toplantısını da şereflendirdim. Rahatsız olacağımı iddia eden Hacer ablamın ve Canip babamın tüm itirazlarına rağmen, annemin isteğiyle “e ben de içten içe istiyordum ne yalan söyleyeyim”, bu özel günün baş konuğu oldum. Evin esas kedileri bile ben rahatsız olmayayım diye içeri gittiler. Önceleri korkmalar, titremeler filan geçirdimse de, minik(!) cüssemle güya saklanmaya çalışsam da, sonradan o güzel ablaların mıncıklamalarıyla kendime geldim. Yakışıklılığımın ve yumuşaklığımın takdir edilmesine bayılıyorum. Kucaklardan inmedim, ayrıca peynirler ağzıma kadar o güzel ellerle ikram edildi, çok ihtimam gördüm, bildiğiniz gibi değil. Esas niyet benim babamla kısa bir süre kalıp hayranlarımla buluşmamı sağlamaktı. Ama tahmin etmekte zorlanmayacağınız gibi, bana doyamadılar ve toplantının tamamını varlığımla iyice güzelleştirdim. Evet, ben özelim, yakışıklıyım, bir taneyim. Var mı itirazı olan? Varsa bir öpeyim de anlasınlar.

Tüm gorgorlarımla,

Bandit

Tüm Pati Dostları Yazıları